Ne Koyarsan Tencerene O Gelir Pencerene!

Ya biliyorum, bu söz böyle söylenmiyordu. Dikkatinizi çeksin diye yaptım belki de!

Atalarımız, kendi yaşanmışlıklarından dersler çıkarmamız için güzel özdeyişler söylemişler elbette. Tarihin eskitemediği, her daim tazeliğini koruyan bu ibretlik sözler çoğu zaman en etkili metaforlar olarak iletişimimizin sağlıklı olmasını sağlıyor. Bizler de sık sık tekrar ediyor ve çocuklarımıza da öğretmeye, bu yöntemle onlara yol göstermeye çalışıyoruz.

Peki, kendimiz için veya yetiştirmeye çalıştığımız çocuklarımız için bundan öteye yani nasihat etmekten öteye geçebiliyor muyuz? Kendi hayatımıza ne kadar uygulayabiliyoruz söylenenleri? Atasözlerimizin bize öğretmek istediklerinden çıkarılması gereken derslerden sınıfı geçebilmiş miyiz acaba? Asıl önemli olan bu değil mi sizce de?

Şimdi Rahmetli Babacığım Tenekeci Mahmut Güzelgöz’ün -sanırım Kürtçe bir özdeyişten esinlenerek- bize sık sık hatırlattığı “Kim ne yaparsa kendine yapar. İyilik yapan da kendine yapar, kötülük yapan da…” sözünden yola çıkarak bir konu seçelim ve bu konu ile ilgili bazı atasözlerimize bakalım birlikte:

“Ne koyarsan tencerene o çıkar çömçene (kepçene)!”

“Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına!”

“Çalma kimsenin kapısını çirtikle (fiske ile) çalarlar kapını tokmakla!”

“İğneyi önce kendine batır sonra çuvaldızı başkalarına!”

“İyilik iste komşuna, iyilik gelsin başına…”

“Toprağı işleyen ekmeği dişler!”

“Ne ekersen onu biçersin…”

“Kendisi himmete muhtaç dede, gayrısına (başkasına) nasıl himmet ede!”

“Men dakka dukka!” (Eden bulur ya da birinin kapısını çalanın kapısı çalınır anlamlarında)

Bütün bu ve benzeri atasözlerimizi aynı kapıya çıkarabiliriz değil mi?

Yani bugün bazı hurmalar sizi rahatsız ediyor, tırmalıyor veya olumsuzluk olarak yaşamınızı kontrol edebiliyorsa hemen dönüp bıldır (geçen sene) beden, zihin ve ruh tarlalarınıza ne ektiğinize bakın! Benlik tarlalarınızla ne kadar ilgilendiğinizi sorgulayın. Tohum kalitenizi gözden geçirin. Tarlalarınızdaki çalı çırpı, çer çöp, ayrık otları ve çeşitli zararlılarla ne kadar mücadele ettiğinizi, kendinize ne kadar zaman ayırıp emek verdiğinizle yüzleşin…

Kendi beden zihin ve ruh tarlalarınıza kimlerin tohumlarını ektiniz? Bu tarlalar yıllardır hangi kalitesiz tohumlarla verimsiz hale getirildi? Sizin benlik tarlalarınız ne zamandan beri zararlıların işgali altında? Bütün bunlar yetiyormuş gibi siz kendi çocuklarınızın beden, zihin ve ruh tarlalarına hangi tohumları ekiyorsunuz? Hayat rüzgârı sizin ve çevrenizdekilerin tarlalarından hangi polenleri alıp Çapraz Tozlaşma sonucu çocuklarınızın tarlalarına taşıyor?

Bakın tekrar soruyorum:

Beden, Zihin ve Ruh tarlamıza ne ektiğimizin farkında mıyız?

Tenceremize ne koyduysak kepçemize gelen o değil mi? Aşımıza ne doğradıysak kaşığımıza o gelmiyor mu? Hele çevremize bir bakalım bu açıdan; şikâyet ettiğimiz bütün olumsuzluklarda bizim de payımız yok mu? Yani deve dikeni ektiğimiz veya danaburnu işgali altında kalmış tarlalarımızdan hasat mevsiminde lavanta yetişmesini mi bekliyoruz?

Hani daha önce de söylemiş ve yazmıştık: Biz bugün dedelerimizin yiyip içtiklerinin, ekip biçtiklerinin hesabını öderken yarın torunlarımız da bizim ektiğimiz tohumların ürünlerini toplayıp bizim yiyip içtiklerimizin hesabını ödemeyecekler mi? Bizim tarlalarımıza ekilen ve hepimizin şikâyet ettiği olumsuzluklar canımızı acıtırken biz kendi beden, zihin ve ruh tarlalarımızın ne kadar farkındayız? Ya kendi elimizle eşimizin, çocuklarımızın, komşularımızın, çevremizin, toplumun tarlasına ektiklerimiz? Yoksa her zaman olduğu gibi kabahati rüzgâra yükleyip kendimizi temize mi çıkarmaya çalışıyoruz? Boşu boşuna kendimizi kandırmayalım lütfen! Hayatın, benliğimizin; tercih ve kararlarımızın rüzgârları, kendi ektiğimiz ürünlerin polenlerini taşıyor.

İyilik yapmak ve iyilikleri çoğaltmak hepimiz için hayati ehemmiyet taşıyor, biliyorum. Ama bunu isteyerek, bilerek, samimi olarak yapabilmemiz için bizim öncelikle kendi beden, zihin ve ruh tarlalarımıza kaliteli tohumlar ekmemiz; bakımını, sulamasını, çapasını, zararlılarla mücadelesini başarmamız gerekiyor. Sonra da yapabildiğimiz kadarı ile en yakınlarımızdan başlayarak ulaşabildiğimiz herkesin bedenine, zihnine ve ruhuna kaliteli tohumlar ekebilmelerine destek olmayı düşünmemiz, istememiz ve bunun için adım atmamız…

Atalarımızın söylemiş olduğu özdeyişleri öncelikle kendi beden, zihin ve ruh tarlalarımıza ne ektiğimizi ve ileride ne ekeceğimizi düşünmek, bilmek adına değerlendirelim diyorum. Bu 3 tarlamızdan da bugün elde ettiğimiz ürünlerden memnun değilsek eski tohumları kontrol edelim. Kimden hangi tohumları aldık ve ektik tarlalarımıza? Yeteri kadar nadasa bıraktık mı? Suyu yerinde ve zamanında, sadece gerektiği kadar kullandık mı? Çapasını, bakımını yaptık mı? Ortaya çıkan ve kaliteli mısır yetiştirmemizi engelleyen ayrık otlarını ve zararlıları temizledik mi?

Beden, zihin ve ruh tarlalarımızı ayrık otlarından, çalılardan, çeşitli zararlılardan arındırmadıkça, bunların yerine buralara daha kaliteli, olumlu, güzel, nitelikli tohumlar ekmedikçe hayatımızda umduğumuz ve beklediğimiz olumlu değişimlere ulaşamayız. Olumsuzlukları azaltıp olumlulukları çoğaltmak istiyorsak “Ne koyarsan tencerene o gelir çömçene!” sözünü unutmayalım. “Ne ekersen onu biçersin!” uyarısından alacağımız derslerle kıssalardan çıkardığımız hisseleri önce kendi benliğimiz için değerlendirip uygulamaya başlayalım.

Şunu da unutmayalım:

“Kim ne yaparsa kendine yapar; iyilik eden de kendine, kötülük yapan da kendine…”

Bir Cevap Yazın

Yukarı Çık