Kendi Kendimizi Gezmeye Var mısınız!

Ben oldum olası gezmeyi, seyahat etmeyi; yeni ülkeler, şehirler, denizler, nehirler görmeyi çok severim. Farklı uygarlıkların hüküm sürdüğü, çeşitli medeniyetlere beşiklik etmiş; renkleri, ırkları, dilleri, inançları, kültürleri farklı insanların yaşadığı coğrafyaları araştırmak, buralara yolculuk yapmak, az bilineni –belki de bilinmeyeni- keşfetmek bana hep heyecan vermiştir.

Türkiye’nin bütün vilayetlerine (pek çok ilçesi ile beraber) defalarca gittim, gezdim. İnsanları ile tanıştım, konuştum. Adetlerini, geleneklerini araştırdım. Halk oyunlarına eşlik ettim. Türkülerini dinledim. Oralarda konakladım, sakinlerinin evlerine misafir oldum. Sofralarında oturdum. Birbirinden çeşitli ve harika lezzetlerinden tattım. Her birinin kendine has farklılıklarının, güzelliklerinin, özelliklerinin olması ülkemiz adına çok büyük zenginlik diye düşündüm ve hissettim hep.

Bunu yaşamak, paylaşmak; farklı ruh halleriyle güzel ülkemin farklı bölgelerinde güneşin doğuşunu ve gün batımlarını fotoğraflayarak arşivlemek; buralarda yürekleri ve yüzleri bir başka gülen samimi insanlarla tanışmak ve dost olmak benim için önemli bir ayrıcalık oldu her zaman.

Avrupa’nın hemen hemen bütün ülkelerine gittim. Afrika ve Asya ülkelerinin çoğunu; Amerika’yı, Çin’i gezdim. Gittiğim her yerde gördüklerim, duyduklarım, öğrendiklerim, yaşadıklarım ve tanıdıklarımla dünyaya ve hayata bakışım gelişti, zenginleşti. Farklı ülkeler, farklı şehirler, farklı kültürler, farklı insanlar kendi dünyamda bana çok özel farklılıklar kazandırdı.

Benim gibi sizler de gezmeyi, seyahat etmeyi, yeni beldeler keşfetmeyi, yolculuk yapmayı, belki de sadece dinlenmek amacı ile turizm hareketliliğine katılmayı seviyorsunuzdur eminim. Zaten son zamanlarda hangi maksatla olursa olsun insani yer değiştirmelerin arttığını, yolculukların çoğaldığını, gezmelerin sıklaştığını, seyahatlerin yoğunlaştığını siz de fark etmişsinizdir.

Peki, bütün bu “dışa dönük” gezmeler, yolculuklar, seyahatler arasında aklınıza hiç “kendinizi gezmek” gibi bir fikir geldi mi? Kendi kendinizle yapacağınız, kendinize doğru içsel bir keşif yolculuğundan bahsediyorum. Gelmedi değil mi? Her yeri gezmek, görmek, tanımak, öğrenmek isterken bir kere de “Acaba ben kendime doğru bir yolculuk yaparak kendimi daha iyi tanıyabilir miyim?” dediniz mi? Demediniz!

Böyle bir yolculuğa çıkabilmek için varlığımızı, benliğimizi bir “ülke” olarak kabul edelim öncelikle. Herkesin böyle bir HAYAT ÜLKESİ var; hepimiz, bize bahşedilen muhteşem bir HAYAT’a sahibiz aslında. Ama çoğumuz kendi ülkemizi bilmiyor, tanımıyoruz. Bu ülke kendimize ait; yöneticisi de sorumlusu da biziz ama hiç gidip görmedik. Gezip dolaşmadık.

Bütün bunları kendine doğru sık sık içsel yolculuklar yapan, kendi kendisi ile hesaplaşıp yüzleşen, sürekli olarak kendini tanıma keşif yolculuklarına devam eden, kendi varlık ve benlik ülkesinin farkında olan birisi olarak yazıyorum. Yani amacım size hesap sormak veya sizi sınava tabi tutmak değil. Belki “kendimizi gezmek” adına samimi bir davet bu benimki.

Dışa dönük bu kadar yolculuğunuz varken, kendiniz dışında her yeri, herkesi gezip tozarken hatta adınız “çok gezentiye” çıkmışken arada bir kendinizi de gezmeyi denemek istemez misiniz? Bence istersiniz. Çünkü buna çok ama çok ihtiyacınız var.

Böyle bir seyahat, böyle bir içe doğru yolculuk, böyle bir kendi kendimizi gezmek bizde ne gibi farklılıklar meydana getirecek? Bunu bilmek, hissetmek, yaşamak istemez misiniz?

Hadi o zaman hazırlıklara başlamanın tam vaktidir diyelim ve bu özel gezimizle ilgili birkaç özel notu paylaşalım sizinle:

Kendi ülkemizin (varlığımızın) de tıpkı diğer ülkeler gibi büyükşehirleri, şehirleri, ilçeleri, caddeleri, sokakları; dağları, ovaları, ormanları, denizleri, ırmakları var. İç ulaşımımızı ve dışarı ile irtibatımızı sağlayan kara, hava, deniz yollarımız var. Güneşimiz, yağmurumuz, rüzgârımız, fırtınamız var. Gezilip görülecek sahillerimiz, yaylalarımız; durup bir tas soğuk suyunu kana kana içeceğimiz pınarlarımız, yorulduğumuzda gölgesinde dinleneceğimiz çınarlarımız var. Benliğimizin de düğünleri, şenlikleri, sevinçleri, coşkuları var. Kendi varlığımızın bir yerlerinde hasretlerimiz, hüzünlerimiz, ağıtlarımız var.

Ruh, Beden ve Beyin (Zihin) varlık ülkemizin büyükşehirleri… Kendimize yolculuğumuzu bu üçlemeyi unutmadan şekillendirmemiz gerekiyor. Buralarda altyapımız ne âlemde acaba? Eksiklerimiz, risklerimiz, fırsatlarımız, imkânlarımız neler? Bu büyükşehirlerin burçlarında kimlerin sancakları dalgalanıyor? Nerelerimiz istila altında? Nerelerde henüz keşfedemediğimiz, bilemediğimiz madenlerimiz, kaynaklarımız, zenginliklerimiz var? Yıllardır hiç uğramadığımız kuytularımızda kimler barınıyor? Kendi “benlik” ülkemizin potansiyelini kendimiz için değerlendirebiliyor muyuz? İhracatımız ithalatımızdan fazla mı? Cari açığımız ne kadar?

Dışarıda görüp hayran kaldığımız, bazen kıskandığımız, gıpta ettiğimiz her şey ama her şey aslında bizim varlık ülkemizde, içimizde, benliğimizde var. Ama biz kendimizi bilmiyor, hayatımızı umursamıyor, sahip olduklarımızın farkında olmuyor, kendimizi tanımıyor ve sonra çıkıp şu niye eksik, bu niye fazla, falan neden böyle, filan neden yanlış diye sızlanıyoruz. Duvarlarımızdaki baltaların önünde sürekli dövünüp duruyoruz.

Oysa bütün bunların çözümü için atmamız gereken ilk ve en önemli adım kendi kendimizi gezmek. Kendi içimize doğru bir keşif yolculuğu gerçekleştirmek… Kendimizi bilmek… Nerede durduğumuzu fark etmek ve konfor alanımızı (tembellik ve ertelemelerimizi) terk etmek…

Kendi kendimize, kendi içimize yapacağımız keşif yolculuğunda bütün bunları görmek, hissetmek, tanımak, yaşamak mümkün. Daha fazlası ile karşılaşmak, karşılaşınca da şaşırmak, hayretler içerisinde kalmak karşınıza çıkabilecek diğer hususlar olabilir.

“Aaa! Ben neden bunu bilmiyorum!”

 “Benim ne kadar da çok gezilip görülecek güzelliklerim varmış.”

 “Şimdiye kadar kendimi çok ihmal etmişim çoook!”

 “Bu potansiyele sahip olduğumu bilmiyordum!”

 “Dışarıya bakmaktan kendime bakmaya, dışarıyı gezmekten kendimi gezmeye, başkalarını tanımaya çalışmaktan kendimi tanımaya vakit bulamamışım!”

 “Aslında gönlümün yaylasındaki serinlik bana da yetermiş size de…”

Bu sesleri duyacak ve “Geç bile olsa iyi ki bu içsel keşif yolculuğuna çıkmışım.”  diyeceksiniz.

Tekrar soruyorum: Kendi kendimizi gezmeye var mısınız!

Hadi o zaman, hemen şimdi!

Bir Cevap Yazın

Yukarı Çık