Mutluluğun Sırrı Nedir?

Hepimiz mutlu olmayı diliyoruz. Ailemiz, dostlarımız ve çevremiz de mutlu olsun istiyoruz. Hatta bütün insanlığın mutlu olmasını temenni ettiğimizi de “zannediyoruz”. Fakat nedense bir türlü kusursuz bir biçimde mutlu olamıyoruz. Bunun sebebini de hep bir yerlerde; bahanelerde, mazeretlerde, dışarıda, başkalarında arıyoruz.

Bu konuyu konuşabilmek, değerlendirebilmek ve sözlerimin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilmek için size kısa bir yaşanmışlık aktarmak istiyorum:

Zamanın birinde bir ülkenin çok zengin ve güçlü bir kralı varmış. Emrinde onlarca danışman, yüzlerce görevli, binlerce hizmetli insan ve sahip olduğu akla hayale gelmeyecek her türlü imkân bulunuyormuş. Gelin görün ki bu zengin kral bütün debdebesine ve sahip olduklarına rağmen mutlu değilmiş. Kendini bir türlü mutlu hissedemiyormuş. Adeta esiri olduğu mutsuzluk hissini söküp atamıyor ve buna çok üzülüyormuş. Eşi, ailesi ve çevresindekiler de bu duruma bir anlam veremiyor, bu yüzden bir çare de bulamıyorlarmış.

Bir gün akıllı danışmanlardan birisi huzura çıkıp kralına “Efendim, sizin bu mutsuzluk sorununuza çözüm bulabilecek bir bilge varmış. Her müşkülü halledebilecek fikirlere ve tavsiyelere sahip olduğu söyleniyor. Emir verirseniz kendisini davet edip bu konuda fikrini alalım. Umulur ki sizi mutlu edecek bir yol bulur.” demiş. Kral da bir an önce mutlu olmayı istediği için hemen emir vermiş ve bahsedilen bilge kişi bulunup kralın huzuruna getirilmiş. Kral derdini anlatmış; mutsuzluk hissinin kendisini çok üzdüğünü ve bunu içinden atamadığını, en kısa zamanda mutlu olmak istediğini söylemiş.

Bilge biraz düşündükten sonra fikir ve tavsiyesini krala beyan etmiş:

“Saygıdeğer kralım! Ülkenizde yaşayan, hiç mutsuzluk hissetmeyen, her şeye rağmen çok mutlu olabilmeyi başarmış; bu topraklardaki en mutlu kişiyi bulup gömleğini size getirsinler. Böyle bir kişinin gömleğini giydiğinizde siz de kendinizi mutlu hissedersiniz…”

Kral hemen bilge kişinin söylediğinin yerine getirilmesini; ülkesindeki en mutlu kişinin bulunup gömleğinin kendisine ulaştırılmasını emretmiş. Dört bir yana elçiler, danışmanlar, askerler salınmış. Yüzlerce görevli ülkeyi karış karış gezmiş ama bir türlü en mutlu kişiyi bulamamışlar. Herkesin kendini mutsuz hissettiği bir sebebi varmış. Her şeye rağmen mutlu olabilmeyi başarabilmiş o “en mutlu kişiyi” bir türlü bulamamışlar.

Bir grup danışman, bu araştırmadan çaresiz bir biçimde eli boş dönerken yolun kenarındaki harabe bir evden bir ses duymuşlar. İçerideki kişi şöyle konuşuyormuş:

“Tanrım sana çok teşekkür ediyorum; bugün de aç kalmadım, sağlığım yerinde! Kimseye muhtaç değilim. Ocağımda aşım, ağrımayan başım var. Çok mutluyum! Bu mutluluğu benden esirgemediğin için sana minnettarım! …”

Danışmanlar çok şaşırmış. Yaratıcısına böyle teşekkür ederek mutluluğunu beyan eden birini buldukları için çok sevinmişler. Adamın gömleğini alıp krallarına götürmek üzere harekete geçmişler ve hemen kapıya doğru ilerlemişler. Aralık olan kapıdan içeriye bakmışlar ki bir de ne görsünler! İçeride mutluluğu için şükreden adamın üzerinde bir gömlek bile yokmuş…

Demek ki mutlu olabilmek için bazen herhangi bir “gömleğe” bile gerek duyulmuyormuş!

Böyle kıssalar hep “hisse çıkarmak” için anlatılır, değil mi? Yaşanmışlıklar, bize yol göstermek için paylaşılır. Biz de öyle yapıyoruz ve zaman zaman bu ve benzeri kıssaları bu amaçla sizlerle paylaşıyoruz. Pek çoğumuz, mutluluğu hep başkalarının gömleğini giymekte arayanlar olarak, aktardığımız bu yaşanmışlıkta kendimizi bulabiliriz.

Şimdi şöyle bir düşünelim birlikte:

Biz kimiz? Neciyiz? Nereden gelip nereye gidiyoruz? İnsan olarak yaratılmanın önem ve sorumluluklarını biliyor muyuz? Mutlu ve huzurlu olabilmeyi neden istiyoruz? “Mutlu olabilmek” nedir bizim için? Her şeye rağmen mutlu olabilir miyiz? Bunun için neler yapmamız gerekir? Bizden çok daha az imkâna sahip olduğu halde mutlu olabilenler var mı? Varsa onlar nasıl mutlu olabiliyor? Biz kendimizi mutlu etmek için kılımızı bile kıpırdatmazken mutsuz olmak adına neden pek çok olumsuzluğa sebep olacak davranışlar sergiliyoruz?

Kimimiz işiyle, kimimiz aşıyla, kimimiz eşiyle, kimimiz başıyla mutsuz! Beklentilerimizi hırsımız kontrol ediyor ve bitmek bilmeyen, sınırsız taleplerimiz var. Daha çok para, daha lüks araba, daha şaşaalı evler; daha çok eğlence, daha çok uyku, daha çok yemek, daha çok konuşmak… Daha çok, daha çok, daha çok…

Kendisinin, sahip olduklarının, potansiyelinin, imkânlarının farkında olmayan insanların kendilerini tam ve mükemmel bir biçimde mutlu hissetmeleri oldukça zordur. Böyleleri kendilerine bakmak, mutsuzluklarının asıl sebebini kendilerinde aramak yerine sürekli olarak bahane üretip dışarıya bakarlar. Belki de kralın düşündüğü gibi, her şeye rağmen mutlu olabilmeyi başarabilmiş birini bulup onun gömleğini giyerek mutlu olabileceklerini zannederler.

Mutlu olabilmenin ilk ve vazgeçilmez şartı yani en önemli mutluluk sırrı ise şudur: Kendini bilmek; kendinin farkında olmak ve böylece kendine yetebileceğine inanmak.

Kendini bilen ve kendine yetebilen insanlar, sahip oldukları ile yetinebilir ve şükretmeyi daha çok içselleştirirler. Aslında sahip olduklarımız her anlamda mutlu olmamıza yeter.

Yaratıcımızın bize sunduğu nimetler öncelikle düşünmemizi, sonra bu nimetleri, zenginlikleri, ihsanları O’nun ismi ile anmayı, nihayetinde de teşekkür etmeyi gerektirir…

Mutlu olmak için önce kendimize dönelim. Kendimiz olalım. Kendi içimize ve kendi işimize bakalım. Birinin gömleğini bulup giyerek mutlu olabileceğimiz düşüncesini bilinçaltımızdan çıkaralım. Eğer illa da dışarı bakacaksak; üzerinde bir gömleği bile olmadığı halde her şeye rağmen mutlu olanları görelim. Halimize, sahip olduklarımıza, imkân ve fırsatlarımıza şükredelim…

Fikir, zikir ve şükür mutlu olmanın 3 altın anahtarı ve sırrıdır.

Bunu da lütfen unutmayalım…

Bir Cevap Yazın

Yukarı Çık