Endişe, Kaygı ve Korku Baltalarımız!

İnsanın “BEDEN – ZİHİN – RUH” üçlemesi ile özetlenebilecek bir SİSTEM olduğunu sık sık belirtiyor, bu sistemin iyi anlaşılması ve bu üçlünün DENGESİ ile hayatımızın daha AHENKLİ hale geleceğini ifade ediyoruz. Bunları yapabilmek için önemli olan iki temel husus var:

  1. İnsanın bir SİSTEM olarak kabul edilip Beden, Zihin ve Ruh üçlemesinin dikkate alınması
  2. Bu üçlemenin DENGEsinin sağlanması

Peki, sizce biz İNSAN olarak kendi sistemimizin farkında mıyız? Beden, Zihin ve Ruh üçlememiz açısından “kendimize” baktık mı hiç?

Bunu cevaplayabilmek için öncelikle şu sorulara cevap aramalıyız:

Kendimizi tanıyor muyuz? Sistemimizin Kullanım Kılavuzu’ndan haberimiz var mı? Bedenimiz dışında zihnimiz ve ruhumuzun koridorlarında hangi düşünceler ve duygular geziniyor? Kimler cirit atıyor bilinçaltımızda? Hayatımızı, tepkilerimizi, eylemlerimizi hangi düşünce ve duygularımız yönetiyor? Biz bu duygu ve düşüncelerin ne kadar farkındayız?

Bütün bu soruları cevaplandırabilmek, sistemimizle ilgili olup biteni anlayabilmek yani kendimizi daha yakından tanıyabilmek için pek çok şey yapmamız gerekiyor olabilir. Biz de hem video içeriklerimizde hem de yazılarımızda bunları ele alıyor ve bildiklerimizi, yaşadıklarımızı sizlerle paylaşıyoruz. Amacımız önce kendi kendimizle; bedenimiz, zihnimiz ve ruhumuzla yani benliğimizle tanışmak ve yüzleşmek. Sonra da bunu sizlere aktararak yapabileceklerimiz konusunda birlikte bir “Huzur ve Mutluluk Yolculuğu” yapmak…

Böyle bir yolculuğun hemen başında “nerede ve kim olduğumuzu”, “ne, kim ve nerede olmak istediğimizi” kendi kendimize sormamız gerekiyor. Çünkü bulunduğumuz noktayı tespit etmeden, nereye gitmek istediğimizi düşünmenin bir faydası olmuyor ne yazık ki!

Bulunduğumuz yerin tespitinden sonra kendi gerçeklerimizi; sahip olduğumuz imkân, kaynak ve özellikleri, güçlü yanlarımızı, fırsatlarımızı yani öz potansiyelimizi gözden geçirmemiz ve bu anlamda KENDİMİZLE YÜZLEŞMEMİZ şart!

Sahip olduklarımızla neler yaptık? Şu ana kadar neleri başardık? Potansiyelimizin hakkını verebildik mi? Bize bahşedilmiş ve sonradan kazanılmış güzelliklerimizin, özelliklerimizin, güçlü yanlarımızın hakkını verebildik mi? Hayatın hakkını vermek anlamında neredeyiz? Nerede olmak istiyoruz? Olmak istediğimiz yere nasıl gidebiliriz?

Üçüncü adım olarak da seçenek ve alternatiflerimize bakarak yol hazırlıklarımızı tamamlayabiliriz. Bu adımda kendimize sık sık sormamız gereken sorular “Ne?” “Nasıl?” ve “Başka…” sihirli kelimeleri ile şekilleniyor: “Ne yapabilirim?” Nasıl yapabilirim?” “Nasıl başarabilirim?” “Başka neler yapabilirim?” “Bu konuya başka nasıl bakabilirim?” “Bunun için başka seçeneklerim neler?” “Bu hedefe başka hangi yollarla ulaşabilirim?” “Bu yolculukta başka kimlerden destek alabilirim?” “Hedefime ulaşabilmem konusunda alternatiflerim neler?” “Başka seçeneklerim neler? …”

En son adım olarak da irademizi kullanıp harekete geçecek eylem adımlarını atmalı ve yola çıkmalıyız. Hangi adımları atacağımıza “Eylem Planımızı” gözden geçirerek karar verebiliriz. En önemlisi de harekete geçmek için ertelemelerimizi erteleyerek bize nelerin engel olduğunun bilinci ile bunları bertaraf edip yola çıkmaktan kendimizi alıkoymamalıyız.

Bu yolculuğa hazırlanırken olumsuz iç sesimizin bizi konfor alanımızdan çıkarmamak üzere bedenimize, zihnimize, ruhumuza sürekli negatif fısıldamaları artacaktır. Bu fısıldamaların hatta bazen bağırmaların en çok 3 başlık altında toplandığını peşin peşin söyleyeyim:

VARSAYIMLAR

KORKULAR

KAYGILAR…

Varsayım, korku ve kaygılarımızı azaltmadan, bu duygu ve düşüncelerimizle yüzleşmeden yola çıkamayız. Ama bu huzur ve mutluluk yolculuğunu bu duygularımızın yönetimindeyken sürekli erteliyoruz, farkında mısınız? Bedenimizin, zihnimizin ve ruhumuzun duvarlarında bu duygu ve düşüncelerin keskin baltaları asılı duruyor. Biz de onlara baktıkça karamsarlığa kapılıyor, ümidimizi yitiriyor, bahanelerimizi çoğaltıyor ve bir türlü kendimiz için harekete geçemiyoruz.

Çözüm mü?

Çözüm hemen, şimdi; bu ve benzeri bizi olumsuz yöneten duygu ve düşüncelerimizle şu konuşmayı yapmak:

Bakın ey varsayımlarım… Benim sevgili korkularım… Beni sürekli yönetmek isteyen endişe ve kaygılarım!  

Evet, siz varsınız. Sizi asla inkâr etmiyorum. Sizinle İNSAN gibi, medenice, nazik bir biçimde konuşuyorum. Siz benim hayatımı olumsuz etkiliyor ve huzurumu kaçırıyorsunuz. Kendim için yapacağım ‘Huzur ve Mutluluk Yolculuğu’ sizin yüzünüzden sürekli erteleniyor. Artık buna izin veremem. Hiç kusura bakmayın; ben sizin yönetiminize giremem.

Hayatımın sahibi ve sorumlusu benim. Bu nedenle kendi sorumluluğumun gereğini yapacak ve size teslim olmayacağım. Siz kendinizle haşır neşir olmaya bakın, bana müsaade…

Ne dersiniz? Yapabiliriz, değil mi?

Hadi başlayalım o zaman…

Bir Cevap Yazın

Yukarı Çık