“İnternet Anneliği” Yetmez!

Çocuklar bize Yaratıcımızın muhteşem bir armağanı olarak sunuluyor ve çok kıymetli varlıklar olarak sorumluluğumuza emanet ediliyor.

Bembeyaz bir sayfa, tertemiz bir fıtrat ile kucağımıza verilen bebeklerimizin üzerlerine bizler (anne – babalar, aile büyükleri, okul, öğretmenler, çevre, arkadaşlar; toplum…) noktalar koymaya, fırça darbeleri vurmaya başlıyor; evlatlarımızın üstlerini çiziyoruz.

Her hareketimiz, her tepkimiz, kullandığımız her kavram, aramızdaki her tartışma; bağırıp çağırmalarımız, ısrarlarımız, stresimiz, kaygımız bebeğin bembeyaz sayfasına koyduğumuz noktalar ve attığımız fırça darbeleri aslında.

Bu fırça darbelerinden sonra da ortaya birilerine göre “garip bir resim” çıkabiliyor. Bunun sebebini ise anlamıyor ya da anlamak istemiyoruz. “Ya bu çocuk neden böyle oldu ki?” diye hayretler içerisinde kalıyoruz. Oysa ana rahmine düştüğü andan itibaren o bembeyaz sayfanın, tertemiz fıtratın yani çocuğumuzun üzerini nasıl çizdiğimize dönüp baksak… Koyduğumuz noktaları, attığımız fırça darbelerini gözümüzün önüne getirsek anlaşılmayacak bir şey olmadığını da görürüz.

Peki, çocuğumuzun üstünü nasıl mı çiziyoruz?

Mesela daha doğmadan kendimize, dünyamıza, ailemizin beklentilerine, inanç ve değerlerimize, yaşantımızın çevresel dayatmalarına göre bebeğimizin ismini belirliyoruz. Anne – babamızın ismini koymayı istiyorsak bu ismin yanına bize göre modern bir isim de takıyoruz mutlaka! Bu bebek 10 yıl sonra nasıl bir çocuk olacak? Hangi okullarda okuyacak? 20 yıl sonra hangi ortamlarda bulunacak? Kendisine nasıl hitap edilecek? O isim nasıl yazılacak? Nasıl telaffuz edilecek? Daha pek çok cevapsız soru var ama biz o bembeyaz sayfaya en büyük noktayı koyduk bir kere. Neye göre? Tabii ki kendimize göre… Kendimizi tatmin etmek için…

Sonra… Dünyaya gözlerini açan bebeğe, tuttuğumuz takımın tulumunu giydiriyoruz hemen. Bu daha çok fanatik babaların, bebeklerinin tertemiz fıtratlarına attıkları bir çizik! Ben hangi takımı tutuyorsam çocuğum da mutlaka aynı takımı tutmalı. Çizdik mi çocuğumuzun üstünü, kendi fanatizmimizin kalın fırçası ile!

Sonra da… Hemen hemen her konuda ardı arkasına noktalar, çizimler, fırça darbeleri devam ediyor bebeklerimizin, çocuklarımızın bembeyaz sayfaları ve tertemiz fıtratları üzerinde. Tabii bunlar da yalnızca “kendimize göre”…

Peki, neden böyle yapıyoruz?

Bebeklerimizi, çocuklarımızı kendisi için değil KENDİMİZ için yetiştirmeyi müktesep hakkımız olarak gördüğümüzden! Çocuk bizim çocuğumuz; biz yaptık, sahibi biziz, mal bizim malımız diyoruz adeta, değil mi? Geçmişte bizim yetiştirilmenizle ilgili ebeveynlerimize itiraz ettiğimiz halde, Onların bize çeşitli müdahalelerini “zamanı, modası, çağı geçmiş yaklaşımlar” olarak isimlendirdiğimiz halde kendi çocuklarımızı da kendimiz için yetiştirdiğimizden…

Bütün mesele bu işte!

Çocuğu kendimiz için değil, KENDİSİ İÇİN YETİŞTİRMEK…

Bütün çocuklarımızı kendi dünyamızın çocuğu olarak değil, KENDİ DÜNYASININ İNSANI OLARAK BÜYÜTMEK…

Canımız, iki gözümüzün çiçeği, yaşama sebebimiz, en kıymetlimiz olan bebeklerimizin, çocuklarımızın yetişmesinde en etkili olan karakter kim? ANNE… Peki günümüzde kendileri yetkin ve yeterli olmadan çocuk sahibi olan anneler çocuklarını nasıl yetiştiriyor? Daha çok “internet anneliği” ile. Başımız her sıkıştığında, bilmemiz gereken her detayı hemen internetten bularak uygulamaya çalışıyoruz. Evlilik, çocuk yetiştirmek, ebeveynlik konularına çoğu zaman bir sürücü kursu kadar bile önem vermiyoruz. Bu konuda almamız gereken eğitimleri almıyor, okumamız gereken kitapları okumuyor, ihtiyacımız olan destekten yoksun büyüyor ve çocuğumuzu da böyle büyütüyoruz. Bu konudaki açığımızı da internet anneliği ile kapatmaya çalışıyoruz maalesef…

Bu konuda bütün belediyelerimize, ilgili bütün resmi kurum ve kuruluşlarımıza, sivil toplum örgütlerimize büyük görevler düşüyor. Evlenmek için müracaat eden adaylara evlilik öncesi çeşitli seminerler, kurslar, eğitimler organize edilmeli. Çocuk psikiyatrlarımızdan, psikologlarımızdan, aile danışmanlarımızdan, eğitimcilerimizden, bilim insanlarımızdan yararlanılmalı.

Özellikle anne adaylarımıza, annelerimize çocuk yetiştirmekle ilgili temel bir eğitim programı hazırlanmalı ve anneliği düşünen herkese bu program uygulanmalı.

Toplumsal olayların, kadın ve çocuğa uygulanan şiddetin, çeşitli cinnet ve cinayetlerin bugünkü sonuçlarından şikâyetçi olanların; dizlerini dövmeyi bırakıp aileler, bebekler ve çocuklar için ciddi adımlar atmalarının zamanı geldi, geçiyor bile!

Hiç olmazsa bir sürücü kursuna veya dil kursuna, çeşitli sertifika programlarına verdiğimiz önem kadar evliliklere, aileye, bebeklerimize, çocuklarımıza, gençlerimize önem vermemiz gerekmiyor mu?

“Evet, gerekiyor!” diyorsanız sözün özü ile bitirelim isterseniz:

Çocuk yetiştirmek için internet anneliği yetmez!

Eğitim şart; hiç olmazsa bir sürücü kursu, dil kursu eğitimi kadar!..

Bir Cevap Yazın

Yukarı Çık